28 Aralık 2008 Pazar

Thanks to science!


Prehistoric Monster Syndrome :))


Movies_pms_survival


böyle de bir sey varmış;

"Premenstruel belirtiler kadınların önemli bir kısmında görülürlerken PMS, kadının yaşantısını derinden etkileyen sosyal bir durum olarak kabul edilebilir: Amerika'da yapılan bir istatistiksel çalışma bu ülkede kadınların adet öncesi dönemlerinde daha fazla suç işlediklerini ortaya koymaktadır. Aynı raporda tıbbi veya psikiyatrik bir hastalık nedeniyle hastaneye yatırılan, intihara teşebbüs eden kadınların, çocuklarını normalde önemsenmeyecek ufak bazı şikayetler nedeniyle doktora götüren kadınların önemli bir kısmının adet öncesine yakın günlerde oldukları görülmektedir."

http://www.jinekoloji.net/pms.html

22 Aralık 2008 Pazartesi

Sevmem diyenden kork!

“Kurabiyeleri, kuru pastaları hatta poğaçaları dahi seçerek yerim. Ya da genel olarak yemem, hiç riske girmem. Kremasız biskuvileri çaya, süte batırmadan kıtır kıtır yiyebilene şaşarım. Benim için bu tip seyler tabaktan aldım bir tane, ağza attım kırk tanedir, ağızda büyür de büyür, salyamızla beslenir, yumak olur. Rezillik.” (3 -5 yıl once)

Unlu mamüllere olan bu ergen isyanım, ya Subway’in yumuşak kurabiyesiyle ya da Beypazarı’nın tereyağlı kurusuyla tanışmamla yepyeni aman vermez bir tavra dönmüştü. Yine bisküvileri kuru, kuru pastaları kupkuru bulurum lakin artık söz konusu yumuşak kurabiye ve tereyağlı kıyrık şeyler olunca, pavlovun, unlu mamülün köpeği olurum.

İşte bu yüzdendir ki, tuzlu cekerse canım beypazarı kurusu yirim, tatlı cekerse abanırım yumuşak kurabiyeye. Formumu bu diyete borçlu olurum, dozumu bilmem, haddimi aşarım. Biricik sevgilim, hayatımın anlamı, bana her ‘chocolate chunk’ kurabiye getirişinde gönlümü fazlasıyla alır, hatta bu jesti karşısında 3 den fazla olmamak kaydıyla kurabiyeleri paylaşabile-biliriz. Bazen de ‘ups yanlışlıkla’ hepsini yerim.

Tum bu hezeyanlarım yüzündendir ki kendimi utanmadan ‘hamur işi gurmesi’ addederim ve derim ki; eğer bu bloğumu okuyan birileri varsa -olursa- yakında verecegim, yeni oğrendiğim kurabiye tarifini es geçmesin.

"pastries are like jelly beans, they have variety"
John Dislike (1935 - ?)

20 Aralık 2008 Cumartesi

Necmi Böbür

Aslında fazla söze gerek yok, Necmi abi kendine yatırım yapmıştı. Özellikle tek koluna....

(milenyumdan onceki zamanlar)

5 Aralık 2008 Cuma

Tüketim toplumu, evet!






Hiçbir şeye bu kadar para verilmemesi gereken bir devirde o kadar parayla tavuk alıp kaz gelecek yerden esirgemediğiniz anları düşünün. Son derece açken vejeteryan olduğunuz ve tavukla her göz göze gelişinizde hayattaki amacınızı sorguladığınızı düşünün. Hayır, kesinlikle vejeteryan değilim ayrıca son derece aç olsam bir dakika bile durup hayattaki amacımı sorgulamam.

İnanılacak gibi değil ama yukarıdaki paragraf hiç de kendisinden beklenilmeyecek yavanlıkla alişveriş konulu yazımın giriş bölümünü oluşturuyor.

Bir süre önce, hiçbir tavuğu gelecegine emin gözüyle bakılan kazdan esirgememiş ve dolabımı aklıma esen türlü türlü gerçek hayatta asla giyilemeyecek, seçkin markaların son moda iş kadını kıyafetleriyle donatmıştım. Herşey sanırım “Tebrikler, işe alındınız belgeleri hemen toplayın” çağrısını “Tebrikler, işe alındınız mağazada ne var ne yok toplayın” çağrısıyla karıştırmamla başladı.

Alınan bu kiyafetleri iş yerinde büyük bir zevkle giyemeyecektim elbet -hiç tarzım değillerdi- ama bu durum alışverişden aldığım zevki zerre kadar engelleyememişdi, ne de olsa işin ucunda yüklü bir maaş ve tonlarca biriktirilesi para vardı. Ayna karşısında her bir yeni ceket takım provasında ‘kendi parasını kazanan karizmatik kadın postürü’ mü geliştirdikce geliştirmiştim. Bilen bilir, kadınlar için alınan kıyafeti zevkle giymek +20 ise alişverişin kendisi +35 zevk dir.

İş kadını kıyafeti almanın o tuhaf zevkinin, fedakarlığa dönüşebileceği kimin aklına gelebilirdi ki. Hersey sanirim “çok özür dileriz, kriz nedeniyle işe alımları durdurduk” telefonuyla sona ermişti. Bu, ‘işe alındıktan sonra işten çıkarılma durumu’ bünyede bir isyana ve bu isyanda daha fazla alışveriş isteğine yol açmışdı. Ama yapılan onca alişveriş tüm bu alışveriş zevkini bir anda yığınla giyilemeyecek etiketli ve ütülü bir fedakarlık haline getirmişti. Bilen bilir, kadınlar için alınanların uzun vadede hiç giyelemeyecek olması +30 azapsa, bu giyilemeyecekler yüzünden alışveriş zevkinden mahkum kalmak +50 azaptir.

24 Kasım 2008 Pazartesi

Müzikalite


Özcan Deniz'in kamera önündeki başarısızlığı karşısında hissizleşiyorum.

baellyeaaaj


balyaj ve röfle arasındaki farkı anlamak.

"baeeljaaaay" diye kel kafalara saplak atan 1999 yılında vefat etmis ünlü aktor kimdir?

23 Kasım 2008 Pazar

Bitki Bakımı

Bakamadıgım tüm bitkilerime gelsin;

ONLAR
Onlar benim Eylülde heveslenip aldığım,

Tüm sonbahar cok su verip büzüştürdüğüm,

Kışın bokunu cikarip yapraklarını oksadigim,

İlkbaharda kendimi sevdirip empati yapabildiğim,

Yazınsa yanlarından cekip gidip,

Dondugumde en az benim kadar bronz ve kuru bulduklarımdır.

EMEGE YAZİK.


NOT: Bu yazıda gercek bitkilerden söz edilmiş olup, yazar kendisine seslenmektedir. Kesinlikle 3. şahislar suçlanmamaktadır.


22 Kasım 2008 Cumartesi

Dikişde, nakışda rakip tanımayabilirdim!!

Elimin altında bir dikiş makinası olsa diledigim tayyoru, pazeni dikebilsem diye dusunurum sık sık.

Bir ara evimize 'tam da bizim kıza gore olan model' kisvesi altında tiptop bi makina geldi gunubirlik. Gönlüm olsun diye komşunun kullanmadığı, kullanma klavuzunda büyük harflerle “Dikkat! Bu bir oyuncak değildir” yazan, pilli bi makina. Evet, makina oyuncak değildi gerçekten, ama henuz buluğ çağındaydı. Dikdi, dikmedi inat etti sarmadı, iğnesi kırıldı yen içinde kaldı derken, benim bu, tam da bizim kıza gore olan modelden soğumam yarım saatimi ya aldı ya almadı.

Gercekten incik boncuk toplayabilen supurge oyuncaklar vardı onlara hiç ozenmedim cocukken, bu yasimda oyuncak gorunumlu bir dikiş makinasına özenecek değilim.

Bi de zımba gorunumlu “her cebin ihtiyacı olan makina” var ki o gercekten bambaska ve bi o kadar da gereksiz bir konu.