30 Mart 2009 Pazartesi

Fitlessness


“Lütfen soyunma odalarında çıplak dolaşmayınız”
Koridorda üstüme üstüme gelen irili ufaklı birkaç çift memeyle gözgöze gelmemek adına, yere bakarak dolap seçmek ilk gün, ilk dakika tecrübemdi fit bir genç olma yolunda.

İlk günün son tecrübesi ise, gün içinde görüp özendiğim tüm o fit, sportif kadınların fön makinası, makyaj sırası için bir süre çingeneleştikden sonra spordan hiç yorulmamışcasına, illaki pür makyaj, mini etek ve topuklu çizmeleriyle salondan ayrılması olacaktı. Gorcıs. Hepiniz mi akşam yemegine gidiyorsunuz be kadın? hiç mi yorulmadınız? (kıskançlık mı, ben mi? ne? yok artık!)

İkinci şokumu, gerek fitnessde olsun, gerek pilatesde olsun, herkesin, geçkin teyzelerin bile zilyon kat daha atletik ve esnek olduklarını farketmemle yaşamıstım. Immmmfff.....pıfffff..... diye yuz kilo kaldırabilmeler, saatlerce koşmalar, yok tek el ustunde şınavlar filan... ne gerek varsa.. (kıskançlık mı?ne?)

Çok uzatmayacağım;
Bugün tam 1(bir) aydır, tüm yabancılaşmalara rağmen spora gidebilmiş biri olarak, fit olmayı bir kez olsun aklından gecirmişlere sesleniyorum; tüm bu yadırgamalar ve kıskançlıklar geçici, bonenin hiç yakışmaması kalıcıdır.

iddia ediyorum; bone kimseye bana ettiğini edemez.
meğer bu konuda asıl soylemek istedigim buymuş.

5 Mart 2009 Perşembe

'futbol' böyle mi yazılıyordu?



Futbolu neden sevmeye başlıyorum...

1. maç izlerken ‘perfect silence’ olmak zorunda olma durumu kimlerle izlediğine göre değişiyormuş. (re re re, ra ra ra, gassay gassay cim bom bom!)

2. soru sorulduğunda pek tabi cevap alınabiliyormuş. (kendini attı mı yere o?)

3. ofsayt anlaşılamayacak kadar karışık degilmiş. (kollara dikkat, kollar sayılmaz.Bir de perspektifle ilgili sıkıntılar olabiliyo, o yüzden bildigim tek metre ‘the ofsaytmetre!’)

4. futbol gerçekten sadece futbol degilmiş.( bi kupon mu bassak?)

5. formalar cok cok ceşitliymiş, renkliymiş. (içine tayt giyeni giymiyeni, tshirt ü darı, bolu, uzun kolu, kısa kolu, (-kaleciler daha kalın giyinir-), cizlisi, karelisi, seritlisi, takım bayrağında bile olmayan renklisi). hakemin forması herzaman en guzel o ayrı.

6. futbolcular da insanmış. ( alemleri, aileleri, sevgilileri, cocukları varmış, bunlar konusulurmuş. Misal Maradona’nın damadı Agüeroymuş(?) ve yeni doğmuş bir torunu varmiş; Benjamin Agüero Maradona, herkeslerin benjaminden cokca beklentileri varmiş)

7. kimi futbolcular yakısıklı mıymış neymiş? (George Best, Baros, Ballack... ha bir de Arif.)

8. futbolcular menkul değermiş. (bu kısmı henuz anlayamadım. Bon servisi var, kontratı var, federasyonu var...)

9. pes. (koşma tusuna cok abanmamayı, ve kuşbakısı gosteren şemaya sık sık bakmayı ögrendikten sonra tamamdır.)

10. kürşat!!!

futbolun adı ne sacma yav! futbol, football un okunuşu resmen. biliyordum ama artık futbolla daha bi içli dışlı oldugumdan yabancılasma da geliştirdim. hiç degilse SAKIR diyeydik de yaydıra yaydıra soyleyebileydik.

4 Mart 2009 Çarşamba

after effects


Çitlediğim çekirdekleri, ağız içinde biriktirdiğim gibi biriktiriyorum Lost bölümlerini, zamanı gelince hop, 4-5 bölüm bir anda yiyorum.

Akabinde bir kaç saat boyunca tanıdığım en ‘cool’ insan oluyorum. Sorulara soruyla cevap verip, bildiklerimi kuldan esirgiyorum. Kısık gözlerle etrafı süzmekle kalmayıp, arada bir gizlice pazularımı öpüyorum.

Bir kaç asi saatin ardından tanıdığım en ‘bir adaya düşse ilk ölecek’ insan olduğumu farkediyorum; gözlüklerden kurtulup, birazcık kas yapmaya karar veriyorum...

Not: hayır, Kate in en cirkin fotografı diye aratmadım googledan...:)
i love kate, but i love hurley the most. diyurum.